23 Ocak 2016 Cumartesi

İlk Makul Şüphe Operasyonu; SİBEL KIZILKAYA (TURKTIME, 16 Aralık 2014) Behzat ŞAŞAL & Mustafa Kemal ATATÜRK

İlk Makul Şüphe Operasyonu
SİBE L KIZILKAYA
(TURKTIME & 16 Aralık 2014 Salı)
Elbette 14 Aralık operasyonunun, 17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Haftasının yıldönümüne tesadüfen denk geldiğine inanmak, pek de mümkün değildir. Aksine gündemi gölgelemek niyetiyle bilhassa bu tarihte yapıldığı konusunda, kimsenin bir kuşkusu yoktur.
          Her ne kadar bu operasyon 17-25 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk soruşturmalarının bir rövanşı olarak görünse de, aynı zamanda basına yönelik bir gözdağı ve sindirme operasyonu olma gibi bir amacının bulunduğu gerçeği de, göz ardı edilmemelidir.
         Daha düne kadar AKP hükümeti ile birlikte hareket eden Ergenekon, Balyoz, Oda TV gibi haksız ve hukuksuz soruşturmalarla çok sayıda insanı mağdur eden cemaatin, 14 Aralık operasyonuyla birlikte aynı mağduriyeti yaşaması, pek çok kesimde değişik duygu ve düşünceler yaratmıştır. Çünkü bugün mağdur olanların,  o günlerde yaşananlara nasıl destek verdikleri hâlen unutulmamıştır.  Ancak şimdi “etme bulma dünyası” deyip, hukukun ve basın özgürlüğünün ayaklar altına alınmasına seyirci kalmak da,  amaca ulaşmak için hukukun araçsallaştırılması anlayışına mağlup olmaktan başka bir anlam taşımayacaktır.
         Bu nedenle, basın ve ifade özgürlüğünün ihlali kimden gelirse gelsin, her durumda buna karşı çıkmanın, evrensel hukuk kurallarının, adaletin ve demokrasinin bir gereği olduğu asla unutulmamalıdır. Çünkü hukuk, adalet ve basın özgürlüğü, kişilere ve olaylara göre değişmez, değiştirilemez. Dolayısıyla “menfaatim neyi gerektirirse” düşüncesindeki ilkel hukuk anlayışının ne çağdaşlıkla ne demokratlıkla ne de vicdanla bağdaştırılması mümkündür
      Adım Adım 14 Aralık
        İktidar bu operasyonla birlikte rahatsızlık duyduğu hemen her konuda, evrensel hukuk ilkelerini, temel hak ve özgürlükleri ve anayasayı hiçe sayarcasına kendisini koruma altına alan, elini güçlendiren yasal düzenlemeler yapmaktaki marifet ve süratini bir kez daha göstermiştir.
           Zaten 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarından sonra çıkardığı bütün kanun ve yönetmeliklerde, yaptığı bütün atamalarda, istemediği soruşturmaları engellemek, istediği soruşturmaları ise kolaylaştırmak amacı gütmüştür. En son geçtiğimiz hafta onaylanan İç Güvenlik ve Yargı Paketiyle de, 14 Aralık operasyonunu sorunsuz gerçekleştirebilmek adına, adım adım kanunlardaki tüm engeller kaldırılmıştır. Şöyle ki;
          İlk olarak 17 ve 25 Aralık’tan hemen sonra, soruşturmalardan kurtulabilmek için çıkarılan bir kanunla, arama işlemlerinde “makul şüphe” ölçütü kaldırılmış bunun yerine “somut delile dayalı kuvvetli şüphe” şartı getirilmiştir.  Böylece 17 ve 25 Aralık soruşturmaları için delil toplamak üzere “arama” yapılması engellenmiş ve dolayısıyla o dosyalar takipsizlikle sonuçlanmıştır. Başka bir deyişle yasa görevini layıkıyla yerine getirmiştir.
         Sonra, daha eski düzenlemenin üzerinden bir yıl dahi geçmeden, şüpheli ve sanıkla ilgili arama işlemlerinde, eskiden olduğu gibi yeniden “makul şüphe” kriteri getirilmiş ve Cumhurbaşkanı bu kanunu da, geçen cuma günü onaylamıştır. Çünkü şimdi de paralel yapının tasfiye edilmesi, gözdağı verilmesi gerekmiştir. Böylece ilk makul şüphe operasyonumuz da tarihteki yerini almıştır.
              Ayrıca eskiden tutuklama ve arama kararlarına hangi hâkimin karar vereceğini belirlemek çok güçtü. Bu kararları Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemeleri verir, bunlara itiraz da yine nöbetçi bir üst mahkemeye yapılırdı. Ancak bunun içinde Sulh Ceza hâkimlikleri kuruldu.   Artık arama ve tutuklama kararlarına sadece bu hâkimlerin bakması sağlandı.
           Yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Cuma günü onayladığı kanun gerekçe gösterilerek, 14 Aralık Operasyonu kapsamında soruşturulacak şüpheliler ve avukatlarının, soruşturma dosyasını incelemelerine ve dosyadan örnek almalarına da kısıtlama getirildi.
         Tüm bu değişikliklerin yanında, yürürlüğe giren 6. Yargı Paketiyle, Yargıtay’ın ve Danıştay’ın yapısının tamamen değiştirilecek olması da, yargı bağımsızlığına ilişkin son kırıntıları da ortadan kaldıracak niteliktedir.  
            Dolayısıyla olay, sadece bir iktidar-cemaat hesaplaşması olarak değil, yargının tamamen yürütmenin emrine girmesinin, başka bir deyişle fiili rejim değişikliğinin, cemaat operasyonu üzerinden dışa yansıması olarak görülmelidir.
         MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
         M. Kemal Atatürk’ün sanki bugünleri öngörerek 1925’de söylediği;  “Özgürlük ve yasayı araç gibi ileri sürerek Türk ulusunun en küçük menfaatini bile tehlikeye uğratmak hakkına hiç kimse sahip değildir.” sözü ne kadar da anlamlıdır (Behzat Şaşal. Atatürk’ü tanımak ve anlamak, s.36)