21 Kasım 2013 Perşembe

Yekta Güngör Özden

15 Eylül 2012 Cumartesi
Yekta Güngör Özden; "Açıklıyor ve Öneriyor"
Daha neler göreceğiz..
Yekta Güngör Özden
1970’lerde başlayan sıkmabaş yaygarası başörtüsü ve türban yalanıyla son dönemecini aldı. İktidar, cami-mescit, tarikat-türbe, siyaset-sokak baskısı altında Anayasa ve yasalarla oynayarak yargı kararlarını aşıp sıkmabaşı yaygınlaştırma amacına ulaştı. Ama, yapılan-yapılacak düzenlemelerin Anayasa Mahkemesi kararını ortadan kaldıramayacağı gerçeğini bir türlü kavrayamadı. Yaranma ve yanaşma çabasındaki sözde hukukçularla aşama kazandığını sanarak hukuk suçlusu oldu. Anayasa Mahkemesi’nin 1989/1-12 sayılı kararının dayanağı olan Anayasa’nın 2., 24., 174. maddeleriyle Başlangıç bölümünde bir değişikliğe gidilmeden karara aykırı uygulama olanağı aramak ve kimi maddelerle oynayarak amacı sağlamak asla sağlıklı değildir. Asla hukuksal değildir. Devlet biçimi cumhuriyeti olumsuz etkileyecek her öz değişikliğini Anayasa Mahkemesi biçim yönünden ele alıp denetleyebileceği gibi koşulları dışındaki biçim değişikliğine doğrudan elatabilir. Yeter ki dâva açılmış olsun. Mahkemenin yapısından, iktidar ilişkilerinden ya da bilinmeyen nedenlerden umutlananlar her zaman yanılabilirler.
Siyasal partilere güvenilemeyeceğinin en yeni örneğine herkes tanık olmuştur. İktidarın sözlerine çocuklar bile güvenemez. Konunun üniversitelerle sınırlı kalacağını sanmak aldanmaktır. Şimdiden ilköğretimde bile sıkmabaşlılar boygöstermeye başladı. Çarşafla sınava girenler var. Bir an için öğretim ve yargı kürsülerinde sıkmabaşlı bayanları, devlet birimlerinde bohçabaşlı müdürleri, memurları, uzmanları, hastane ve polis karakollarında kapalı giysili görevlileri düşünmek yeter. Nedir, ne oluyor? Herkes böyle olsa elde edilen, kazanılan nedir? Üniversiteyle yetinmeyeceklerini kadın-erkek AKP militanları açıklıyor. Yavaş yavaş her yere yayacaklar. Üniversiteyi bitiren kızlar “Neden mesleğimi sıkmabaşla yapamıyorum?” diye dayatacak. Yarın, devletin her organında, her biriminde olay çıkartıp dinci sistem çığlıklarını artıracaklar. Çenesi düşüklerle çenebazlar çenelerinin bağlanmasına râzı olmaz, bununla yetinmezler. Görünen köy kılavuz istemez. Kindar, düşmanca bakışlarla sergilenen, pankartlarla açıklanan lâik devlet karşıtlıklarına, şirretçe konuşmalara bakmak yeter. Ülkenin nice yaşamsal sorunu sahipsiz. Bunlara değinen yok. Gözleri kararmış biçimde, hiç bir şeye aldırmadan, hukuk dinlemeden, yargıyı saymadan, Anayasa’ya sadakat andına dudak bükerek bildiğini okuma efeliği çok şey yitirilmesine neden olmaktadır.
Olağan, alışılmış-geleneksel başörtüsü her yerde serbest. Böyle örtü kullanarak üniversiteye gidip gelene de bir şey söylenmiyor. Derse başaçık girilir. Sıkmabaş dayatması dinci düzen girişimidir. İktidar çağdaşlığı, demokratlığı, başı açık öğrenciliğin erdemini sağlayamadı. İlericilerin dağınıklığı, ilgisizliği, tembelliği günümüzdeki sonucu getirdi. Ödünlerle Türk Devrimi’ne, hukuka, yargıya, uygarlığa, çağdaşlığa kıyıldı. Türkiye’ye yazık oldu. Ülkeyi imamistana çevirmeye çalışıyorlar. Eğitim-öğretim için, haklar ve özgürlükler için, bağımsızlık ve demokrasi için, yükümlülükler için, sağlık, sosyal güvenlik, işsizlik, ulaşım, iletişim için, ahlâk ve adalet için, yargı bağımsızlığı, üniversite özerkliği için, ekonomi için, dış ilişkiler için, Lozan için, Trakya için, terör için, adaların silahsızlandırılması için çaba yok. Tersine Patrikhane’nin ekümenlik savı ve Ruhban Okulu açılması için destek var. Enerji sorunu için yeterli çalışma yok. Ocak ayının son günlerinde yine taşıt kundaklamaları oldu. DTP’liler yine kışkırtıcı-sakıncalı konuşmalarını sürdürdüler? Ne yapıldı?
Devleti yönetemeyen, gerici-tutucu kesime yenik düşen siyasetçileri bırakıp yargıçlar yönetiyormuş gibi yazılarla kamuoyunu yanıltan yanaşmalar türedi. Hukuk, devlet, yargı ve görev bilincinden yoksun medya militanları karşıoylarla kararları bile ayıramıyor. Üstelik çarpıtıyor, saptırıyor. Atatürk cumhuriyeti, lâiklik karşıtı bu eski hükümlüler Türkiye karardıkça zil takıp oynuyorlar. Hınçlarını alamadıklarından sürekli kin kusuyorlar. Okuduğunu anlamayan, bilgiçlik taslayarak bilgisizliğini ortaya koyan eski faşist, yeni liberal özentileri önceleri kutladıkları kimseyi sonra kötüleyen ikiyüzlü çıkarcılardır. Yalakalığına soyundukları kimse umdukları gibi davranmayınca değişik nedenler ve bahanelerle kötülemeye kalkışan softa ve molla yapılılar toplumun yüzkarasıdır. Dinci diktaya gidişi söyleyip yazıyoruz. Sansürcü ve iktidarcı medya yer vermediği için niteleme yeni sanılıyor. “Sıkıntıyı gidermek, sorunu çözmek, özgürlük sağlamak” savlarına kargalar bile güler. Zaman neler gösterecek göreceğiz, izleyeceğiz. Cumhurbaşkanı’nın halkoylamasına gideceğini sanmıyorum. Temeli sakat olan halkoylaması duruma geçerlik kazandıramaz. Yasama organının dokunamayacağı, elatamayacağı, değiştiremeyeceği Anayasa kurallarıyla oynanarak alınan sonuçlar eylemli biçimde yürürlüğe konulsa da sakatlıktan kurtulamaz.
Örnek
Kimi öğretim üyelerinin Atatürk’e hakaret ettiği bir ortamda İstanbul-Bahçelievler Belediye Başkanı Atatürk’ün Büyük Söylevi’yle Mehmet Akif’in yaşamı ve anılarını bastırıp bölgesindeki tüm eğitim ve öğretim kurumlarına dağıtmış. Onar bin tane basılan yapıtlara ilişkin açıklamasıyla AKP’li Başkan Osman DEVELİOĞLU partililerince örnek alınmalıdır. Başkanı bu soylu girişimi nedeniyle kutluyorum.
Konuk Başbakan
Türkiye ve Yunanistan Başbakanlarının sarmaş-dolaş sayılacak yakınlıklarına bakıp işlerin iyi gittiğini sanmak yanılmadır. Yunanistan Başbakanı elde ettikleri kazanımlar nedeniyle Türkiye’ye geldi. Trakya, Ege, Kıbrıs, AB konularında koşullu okşayış sözlerinden başka bir şey elde edemeyen yan Türkiye’dir. İktidar ziyaretle neyi çözümlediğini, neler sağlandığını, neleri giderip önlediğini açıklayamamıştır. Ödünler veren, yitiren, bir şey elde edemeyen yan olarak kalmaktan ötede Patrikhane’nin ekümenlik savıyla Ruhban Okulu isteklerine de destek veren sorumsuz açıklamalar birbirine eklenmektedir.
Ekonomi
Borsa dalgalanmaları, ABD açılımları sorunu çözecek etkide görünmüyor. Son beş yılda %90’ı bulan artışla 238 miyar dolara ulaşan toplam dış borç ekonomi alanında özenli çalışmaları gerektirirken ortada bu yolda bir çabanın belirtisi görülmemektedir. Siyaseti yönlendirecek değişim olasılıkları herkesi düşündürmelidir.
Önerim: 
Kitap sevgisinin gereği olan önerileri içtenlikle sürdürüyoruz. Behzat ŞAŞAL’ın Akasya Kitap yayınları dizisindeki “Cumhuriyete Gölge Düşürenler” ile “Güldürürken Düşündüren Nasrettin Hoca’ya Çağdaş Bakış” adlı iki yapıtını okurlarımıza salık veriyoruz. Yararlanacakları bilgileri içeren iki doyurucu çalışmadır.

Nasrettin Hoca'ya Farklı bir bakış....

Nasrettin Hoca'ya 
Farklı bir bakış....
Kizilmavice 25.04.2009 20:54:15
Okumak saygınlıkdır diye düşünüyorum herkesi okumaya davet ediyorum...
Blog sayfam var oldukca okuduğum kitapları size takdim etmeye çalısıcam.
"Güldürürken düşündüren Nasrettin hoca''ya çağdaş bakış..."
Behzat ŞAŞAL.....
Behzat ŞAŞAL,

Duyumlarıyla değil,beyinleriyle öğrenenlere armağan olsun...
demiş, kitabın girişinde. 
Nasrettin hoca'yla aramızdaki ilişkiyi veya durumu,
''Güleriz ağlanacak halimize''
''sözünden daha iyi belirten, açıklayan başka bi söz varmıdır,bilemiyorum.
Toplumumuz, asırlardan beri Nasrettin hoca''nın söz ve davranısları üzerinde düşünmeye değil, gülmeye şartlanmış olduğundan bu durum hala devam edip gitmektedir.
Bu durum karşısında biz mi Nasrettin hoca''ya gülüyoruz, yoksa Nasrettin hoca mı bizim bu halimize acı bir tebessümle gülümsemektedir?....
diye devam ediyor...
Yazar "BEHZAT ŞAŞAL",
eğitici bir kitap öğrenecek bir çok konu içeriyor...



Bir Nasreddin Hoca Hikayesi 
(İNŞALLAH)  M. Selami ÇEKMEGİL
TRT televizyonunda, program yapımcısı Şahin DEMİRAL bey'in mültefit davetleriyle katıldığım “İstanbul’un Fethi” konusundaki bir söyleşi programının, TRT-GAP'ta da yayınlanacağı önceden duyurulduğu halde, yayınlanacağı zaman diliminin, sanki çok mühimmiş gibi, “Meclis Saatine denk gelmesi” şeklinde belirtilen “zaruri bir sebep”le ertelenmesi, bana bir Nasrettin hoca fıkrasını hatırlatmıştı.
***
Nasreddin Hoca uluslararası bir şöhrettir. Onu İranlılar da sahiplenirler yer yer, molla Nasrettin ismiyle. O'nun nükteleriyle de neşelenmek isterler bir nebze… Doğrusu, nedendir bilmem ama İngilizler -her güzel şey gibi sanki - onu da bizden alarak -zorlamalarla- İran’a
yakıştırmayı daha tercih ederler gibi gelmişti bana o zaman…Oysa ki Nasrettin hoca fıkralarında, aşağıda anlatacağım fıkrada da görüleceği üzere, Farsi hiçbir espri yoktur; bulamazsınız. İngilizler’in -her güzelliğimiz gibi- onu da bizden alarak komşuya monte etmeye çalışması kanımca nafile bir çaba…
Nasreddin hocanın ana karakteristiği, -tarihten, ansiklopedilerden ve Prof. Dr. Mikail Bayram hocamızdan aldığımız izlenimlere göre- iyi bir Müslüman olmasıdır. Fıkraları çok kez anonimleşmiş olsa da belli bir karakteristik içinde maşeri aklı telkin ederler.
Otuz yıl önce bir gün İngiltere’de oğlum, ilkokul 1. sınıftan eve dönünce bana bir Nasrettin hoca fıkrası anlatmıştı; hem de ne fıkra... Hala o sevimli anlatım tarzıyla hatıramdadır, hala olabildiğince canlıdır zihnimde bu fıkra... Buradaki okullarda hiçbir çocuğumuzun bugün böyle bir fıkra öğrenmiş olabileceği ihtimalini düşünemez bile bizim insanımız... Fıkra şöyle idi:
Bir akşam, elektrikli aydınlatma olmayan o dönemde Hoca, yatsı namazını kıldıktan sonra yatağa gidince hanımefendisiyle beraber, yastık sohbeti cümlesinden olarak der ki: "hanım, kazma, kürek ve beli hazırladım; yarın hava iyi olursa -erkence- bahçeyi bellemeye (eşelemeye) gideceğim; yok hava kötü olursa, balta, çuval, nacağı alır ormana odun kesmeye giderim. Sen uykunu bölme, rahatına bak; beni merak etme..." Hocanın hanımefendisi gerçekten çok iyi, mümin ve gerçek bir hanımefendi imiş. Demiş ki: "Hoca!.. iyi Müslümanlar gibi inşallah de konuşurken!.." Hoca, hanımefendinin bu uyarısına oldukça kızmış; hem de mütehakkim, rahatsız olan bir eda içinde: "Hanım, ne diyorsun sen; iki ihtimal söylüyorum, ya ormana gideceğim, odun getireceğim hava bozuk olursa; ya bahçeye gidip bahçeyi belleyeceğim (kazacağım) hava güneşli olursa... Bunun inşallahı maşallahı mı var; ya öyle ya böyle..." Hanımefendi bakmış Hocanın kaşları çatık ve sinirlendi; ne yapsın susuvermiş tartışmayı tırmandırmamak için… Uyumuşlar... Ertesi gün hoca uyanmış; bakmış hava güllük-güneşlik; kuşlar şarkılar söylüyor -daha betonarme şehirlere gömülmediğimiz- o yemyeşil bahar sabahı dönemlerinde… Kalkmış, büyük bir neş’e içinde, şarkılar mırıldanarak, toplamış kazma kürek ve beli çuvalın içine, yerleştirmiş şöhretli eşeğinin üstüne, bahçeyi belleme niyetiyle yönelmiş menziline.
Yolda giderken bakmış karşıdan üç asker geliyor. Askerler bir adres arıyorlarmış. Görünce hocayı -yaşlıca- bilgin bir hava içinde, bu adam kesin bilir bu adresi düşüncesi ile, sormak istemişler aradıkları yeri bu sevimli hoca efendiye: Hocam, "falan filan yeri arıyoruz oraya nasıl gidilir", diye... Hoca kafası içinde şimşekler çakmış halde, şimdi bu çetrefilli adresi bilir de bunlara anlatmaya kalkarsam en az on-onbeş dakikama mal olur endişesi içinde, hemen kolayından: “hayır, ben orayı bilmiyorum..” demiş, kısa yoldan sıyırmak düşüncesiyle. Askerler, hocanın yalan söylediğini anlamışlar ve adresi söyletmek içim başlamışlar dövmeye. Hayli de hırpalamışlar hani... Hoca dayanamayınca sopaya, durun, durun biliyorum diyerek başlamış adresi bülbül gibi anlatıvermeye. Adres girift ve uzunca imiş. Demişler: “Hoca, bu adres çok karmaşık, bi zahmet sen götüreceksin bizi o yere..” Hoca çaresiz, eşek üstünde, askerler yaya: git Allah git... Neyse, varmışlar gidecekleri yere; sonra da ufak ve numaradan bir teşekkürle bırakmışlar hocayı kendi haline. Yol uzun, hoca ezik, tekrar aynı yollardan dönerken eve, başlamaz mı bir de sağanak bir yağmur silkelemeye. Hoca sırılsıklam, git Allah git aynı yollardan yeniden, nihayet varmış evine. Vakit gece, belki de saat on iki. Çalmış kapıyı önce kibarca; hanımefendi derin uykuda. Bir daha, bir daha çalmış, gittikçe artan bir çaba içinde… Nihayet, hanımefendi uyanmış derin uykusundan ve ses vermiş kapı ardından: “Kim o, kim o”, diye. Hoca:
- Benim, ben; İNŞALLAH!.. deyivermiş efendice...
Y o r u m l a r :,
Yazar gülenay açık 2007-06-06 09:35:15Merhabalar slm bey ben Nuran öncekle konuşmanızın yayınlanmamasına üzündüm eminim faydalı bir konuşa olmuştur dinleme gibi bir şansım olmadı malesef.Yaznızı okudum bazen evdeki hesap çarşıya uymuyor hayatı ne kadar planlasakta istemediğimiz tatsız zorluklar yaşaya biliyoruz önemli olan üstesinden gelebilmek herşeye rağmen şükredip hayata gülümsemekte çok önemli ama yapacağımız işlerden çok niyetlerimizinde icten olması da çok önemli. Saygılar.
HOCA BİRGÜN
Yazar abdullah efendi açık 2007-06-09 21:42:08Akşehirin zenginlerinden bir zat hocaya bir gün elli akçe vererek :
- Efendi benim içinde beş vakit dua ediver, der.
Hoca hemen bunun on akçesini iade etmiş ve :
- Duacınız çoktandır sabah namazına kalkamıyor.Günün dört saatinde edeceğim dua için beş vakit dua parası alamam, Allahtan korkarım , demiş
İleti...
Yazar Sanih açık 2007-09-07 13:10:24Sayın hocamız Prof. Dr. İSA KAYACAN'dan gelen aydınlıtıcı bir değerlendirmeyi aşağıda iletiyorum. Hocamıza teşekkürler sunuyorum...
Nasrettin Hoca'ya çağdaş bakış
Prof. Dr. İSA KAYACAN 

Nasrettin hoca deyince aklımıza gelen ilk gerçek: Güldürürken, düşündürüyor olması.
Bu gerçekten hareketle, araştırmacı-Yazar Behzat Şaşal yeni bir yayın ortaya koydu.
Adı: Güldürürken Düşündüren Nasrettin Hoca'ya Çağdaş Bakış.
Kitap 374 sayfayla, Ankara'da "Akasya-Kitap" yayınları arasında gün yüzü gördü.
Behzat Şaşal'ın, "Duygularıyla değil, beyinleriyle öğrenenlere armağan olsun" şeklinde anlamlı, birazda sitemli bir ithafı var beyinleriyle öğrenenlere ihtiyacımız olduğunu sürekli hatırlayabilsek, bunlarla yaşabilsek, ne kadar güzel olur değil mi?
Yayınevi yöneticilerince yazılan bir önsöz var kitabın ilk sayfalarından birinde. Bu önsözün bir yerinde de:
- "Nasrettin Hoca, asırlarca önce o ince zekasıyla insanları güldürerek düşünme eylemini uygulayarak insanlara öğretim ve eğitim sistemini uygulamış büyük bir bilge kişidir" deniyor.
Nasrettin Hoca'nın bilinen veya az bilinen (hiç bilinmeyen demeye dilim varmıyor.. Bilinmeyen fıkrasının bulunduğunu inanmak istemiyorum) fıkralarının genel yorumları yapılmakta Behzat Şaşal tarafından.
Bunlar ustalıkla, dikkatlilik içinde ve en ince noktasına kadar yorumlanmak suretiyle gerçekleştirilmiş.
Örneğin; Parayı veren düdüğü çalar, Hocanın eşeğine ters binmesi, Hırsızın hiç mi suçu yok? Bakalım kara kitap ne buyurur, Bir kişilik eksik verin, Her gün bayram olsaydı, Ye kürküm ye gibi fıkralar anlatıldığından, bilindiğinden daha bir başka açıklık ve netlik içinde sayfalara aktarılmış. Behzat Şaşal'ın yorum ustalığı kendini göstermiş.
Bu ustalık, fıkranın arkasından "kıssadan hisse" başlığı altında verilirken, burada sergilenip ortaya konulurken okuyucuların zeka derinliklerine aktarılma gayreti gösterilmiş.
Hani şu "Yorgan gitti, kavga bitti" adlı fıkra var ya: Hoca bir kış günü kapısının önünde kavga sesleri duyar. Hoca, karısının "yat yatağından dışarı çıkma" ikazına rağmen yattığı yorgana sarılıp dışarı çıkar ya... Sonra, soğuktan titreyerek içeri girer ya hoca Karısı, kavganın nedenini sorunca, hoca, "Kavga bizim yorgan içinmiş, yorgan gitti, kavga bitti" der ya... Bu fıkranın yorumuna Behzat Şaşal şu cümlelerle başlıyor:
- Kapımızın önünde veya evimizin içinde olsun, bizden miras hakkı doğabilecek kişiler arasında açık ve gizli, zamanlı ve zamansız yapılan çekişmelerin, kavgaların nedeni, bizim mallarımızdan onlara düşecek olan payın kavgası, çekişmesi olabilir...
Tebriklerimi sunuyorum efendim.
Catch steaming movies how?
Yazar FrouFrouFrou açık 2010-07-07 08:02:40

NAZİF KARAÇAM yazdı...

Detaylar
ŞAİR VE YAZAR BEHZAT ŞAŞAL HAKKINDA
NAZİF KARAÇAM
Behzat Şaşal, Kırklarelili değil. Fakat Kırklareli’ni bilen entellektüel bir şair ve yazardır. Aslen Eskişehirli olup, Ankara’da yaşamaktadır.  ( 26 10 2009 - 00:48 )
Mimar ve şehir planlamacısı olarak Iller Bankasında çalıştı ve emekli oldu. Arkadaşlığımız, dostluğumuz 1957 yılında Ankara’da Yedeksubaylığımız sırasında başladı. Elli yıldan beri devam ediyor.
Behzat Şaşal’ı daha önce yazdığımı ve tanıttığımı hatırlıyorum. Ancak bu değerli Cumhuriyet Aydını’nı, içtenlikli Atatürkçü’yü bir başka açıdan anlatmayı gerekli görüyorum ve bunun da benim işim olduğunu düşünüyorum.
Behzat Şaşal, Kırklareli’nde kitap bastırıp çıkaran ikinci kişidir. Kırklareli’nin ilk kitap yazanı ve çıkaranı Gazeteci Ali Rıza Dursunkaya’dır. Ondan sonra Behzat Şaşal gelir. Şaşal, “DİLEKÇE” adlı şiir kitabında topladığı şiirlerini Kırklareli’nde, Yeni Istikbal Gazetesi matbasında bastırmıştır. Bu nedenle Kırklareli’ni bilir. Yeni kuşaklar bilmez ama Kırklareli’nde meşhur Saraç Hamdi onun akrabasıydı.
Ancak Behzat Şaşal son yıllarda şiirden çok yazıya yönelmiş, seri halde kitap yayımlamaya başlamıştır. Onunla Ankara Halkevleri Genel Merkezinde beraber olduğumuzda o, Söz Söylemek Güzel Konuşmak kurslarına giderdi. Yazı yazmakla beraber, güzel konuşmayı da öne çıkarmaya özen gösterirdi. Daha doğrusu Ankara’da katıldığı kurs asıl adı ile “DÜŞÜN-KONUŞ-DINLE” idi ve Behzat Şaşal toplum önünde söz söylemeyi bir beceri ve sanat haline getirmiştir. Onun şiir kitabı Dilekçe’den sonra çıkardığı kitap SEVGİLİ DÜŞMANIM SIGARA olmuştur. Şaşal sigarayı insanın düşmanı ilan ettikten yıllar sonra hükümet sigarayı kapalı yerlerde yasaklamıştır. Behzat Şaşal’ın böylesine de bir öngörüsü vardır.
Behzat Şaşal’ın üçüncü kitabı daha önceki kitabı gibi bir araştırma kitabıdır. “Evrensel Eğitim ve Bilinçlenmeye Çağrı” adını taşıyan bu kitap eğitim, bilgi ve ahlak kurgulu bir kitaptır. Bu kitabı 2002 yılında yayımlamıştır.
Şaşal inançlı bir insandır. Kendisi ahlakın üstünde güzel bir ahlaka sahiptir. Yaşamını ve sosyal ilişkilerini öyle kurgulamış, her şeyi Ahlak Zemini üzerine oturtmuştur. Bu nedenle din konusuna el atmış, 2003 yılında “Din Evrenseldir, Birlik ve Bütünlüktür” kitabını yayımlamıştır. Behzat Şaşal’a göre Din ve Inanç insana gereklidir. Evrensel ve seküler dinler büyük dinlerdir. Bu dinlere inananlar dünyada çoğunluğu teşkil etmektedir.
Behzat Şaşal’ın 2004 yılında yazdığı kitap ise “Gözetlenmektesiniz” adını taşımaktadır. Bu da bir araştırma kitabıdır. Anlaşılıyor ki Şaşal aynı zamanda bir araştırmacıdır. Eserleri kültür ve bilgi yüklüdür. Nitekim son yazdığı yine araştırmaya dayalı hacimli kitaplarının “CUMHURİYETE GÖLGE DÜŞÜRENLER” ve “NASRETTİN HOCAYA ÇAĞDAŞ BAKIŞ” bu tür kitaplarından başında gelmektedir.
Görülüyorki Behzat Şaşal üretken bir yazardır. Cumhuriyet ve din kültürüne bağlı bir aydındır. Balkanlardan gelmiş bir ailenin insanından da başka türlü bir tavır beklenemez. Şaşal köklerine, geleneklerine bağlı bir insandır. Şu sıralar oldukça ciddi bir rahatsızlık geçirmektedir. Sayın eşinden aldığım bilgiye göre rahatsızlığında iyiye doğru bir gidiş vardır. Buradan değerli dostuma acil şifalar diliyorum. Daha yazacağı kitaplar olduğunu biliyorum.

Hayatın düz çizgi olmadığını da bu vesileyle söylemek istiyorum.

Mersin Tercüman

Sevgili Düşmanım Sigara
Böyle bir başlık olur mu?, diye sorabilirsiniz. Yani hem ‘sevgili' diyeceksiniz, yani olumluluktan, güzellikten, bağlanmaktan sözedeceksiniz. Arkasından “düşmanım” kelimesiyle cümlenizi ve mesajınızı tamamlayacaksınız.
Şaka bir yana, Behzat Şaşal ustanın, yıllar önce yayınladığı ve minik görüntüsüyle 244 sayfa ile okurlarının karşısına çıktığı çıkarıldığı bir kitabı bu efendim. Bugün onun sayfaları arasında gezeceğiz. Gezintimiz sırasında neler göreceğiz, nelerle karşılaşacağız, hep birlikte göreceğiz efendim. Buyrun:
GENEL OLARAK KİTAP
Öncelikle bir önsöz ve giriş bölümleriyle, sayfalarıyla karşılaşıyoruz. Bir cümle önsözden: “Bir kitap (ölürüm de sigarayı bırakmam) diyecek kadar tiryakisi olmuş kişiler için değil, yeni başlamış fakat tiryakisi olmamış veya sigaraya henüz başlamış kişiler için yazılmıştır” denilişi kitabın vermek istediği, getirmek istediği mesajı, hedefi için önemlilik taşıyor.
Giriş bölümünde de, sigaradan getirdiği, yarattığı zarar ve sıkıntılardan sözedilerek, bazı sualler soruluyor, arkasından “sigara” cevabı ortaya konuyor. Bunlardan, bu suallerden biri:
- Çok önem verdiğiniz, erkeklik veya cinsel gücünüzü azaltan, iktidarsızlık meydana getiren nesne nedir? Sigara...
SONRA SIRASIYLA
Sevgili düşmanım sigara, adlı kitabın içindekiler bölümüne baktığımızda, gördüğümüz başlıklardan bazılarının sıralanışıyla devam edelim:
- Sigarayı tanıyalım /Sigaranın etkileri/ Lütfen dikkat/ Sigara dumanı ve nikotinin etkileri/ Sigaranın kanser etkisi/ Sigara ve seks/ Kadın üzerindeki etkisi/ Özellikle sigara içilmemesi gerektiği anlar/ Sigara, alkol ve din/ Sigara ile savaş/ Sigarayı bırakanlarda görülen rahatsızlıklar vd.
ŞÖYLE BİR BAKALIM
Ve bunlardan sonra efendim, kitabın iç sayfalarına gelişi güzel bir çevirmeyle şöyle bir bakalım, neler göreceğiz?.. Daha doğrusu göreceklerimizden kısa bölümler:
Bölüm başlıkları anlatım başlıkları altında görüyoruz ki, bunların pek çoğu değişik isim ve imzalar tarafından kaleme alınmış, Behzat Şaşal hoca bunların bir araya getirilişini sağlamış.. Örneğin, sayfa 166'da Prof. Dr. Kuddusi Gazioğlu'nun “Sigarayı başlamayı önlemek bırakmaktan daha kolay” başlıklı anlatımı,değerlendirmesi var. Buradan:
- “Sigara içmeyenlere göre içenlerde akciğer ve kalp hastalıklarından ölüm oranı daha çoktur. Örneğin sigara içenlerde akciğer kanseri, kronik bronşit ve amfizem içmeyenlere karşılık 15-20 kat daha fazladır” cümleleri dikkat çekici değil mi?.
SONUÇ OLARAK

Sonuç olarak görüyoruz ki, “Sevgili düşmanım sigara” adlı kitap, bugünün ve yarının anne ve babalarına ithaf edilmiş. Rahmetli Selim Sırrı Tarcan'ın “İçtiğiniz her sigara, tabutunuza çakılan bir çividir” sözüyle kitap, arka kapağındaki bu anlamlı sözle bitirilmiş efendim. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı yineliyorum.. Sağol, eline, kalemine sağlık Behzat Şaşal hoca...
MERSİN TERCÜMAN

HASAN DEMİR "YENİÇAĞ ĞAZETESİ"


Çankaya'daki Hz. Muhammed (s.a.v)
HASAN DEMİR "YENİÇAĞ ĞAZETESİ"
Yazı Tarihi: 16/11/2009
Çankaya'daki Hz. Muhammed (s.a.v)
Peygamberimizin Çanakkale Savaşları ile ilgili hadislerine dudak kıvıran bazıları, kendimizden bir şey söylediğimizi imâ ediyor, bir çekemezlik var sanki. Allah'ın takdiri, Resulünün müjdesi böyle ise, sizler mahşer günü, şefaatine muhtaç kalacağınız Hz. Muhammed aleyhisselama, "Sizin böyle bir sözünüz var mıydı?" diye sorarsınız, "Vardı, niye yalanladınız?" derse ne yaparsınız. Yoksa biz, "Ey Allah'ın Resulü, biz Senin ashabının söylediğine inanırız" cevabını veririz.
Çünkü O', "Ashabım gökteki yıldızlar gibidir" buyurmuş ve "Hangisine uyarsanız hidayeti bulursunuz" demiştir.
Bu milletin ve Milli Mücadele'nin yanında olduğuna dair Allah (c.c.) ve Resulünden o kadar o kadar çok maddi delil ve manevi işaret vardır ki cümlesi bahsedilen hadisi ve konuyla ilgili salih rüyaları destekler. Biliyoruz, bu topraklarda iki damar var.
Bu damarlardan biri Hz. Muhammed aleyhisselamın Türklerle ilgili olumlu hiçbir değerlendirmesine inanmayan, meselâ, inkârı mümkün olmayan İstanbul'un Fethi ile ilgili hadisi de yok sayan Türk düşmanı damar, diğeri de, Milli Mücadele'yi bir İngiliz, bir Yahudi operasyonu olarak göstermek isteyen ama aslında farkında olarak yahut olmayarak Türk milleti ve İslâm dinini bu topraklardan silmek isteyen o iki mihrakın oyununa gelen muhafazakâr damar.
Lâkin Allah (c.c.) ve Resulü Hz. Muhammed aleyhisselamın masum ve samimi Türk milletini himaye ettiklerine dair o kadar çok işaret vardır ki, hangi birini anlatsak.İşte onlardan bir tanesi... Akasya Kitap yayınları arasında çıkan, "Cumhuriyete Gölge Düşürenler" isimli eserin 179'uncu sayfasında yazarBehzat Şaşal, "Şimdi sizlere hiç duyulmamış bir olayı açıklayacağım" dedikten sonra der ki:
"Erzincan'ın Kemaliye kasabasında yaşamış olan o zamanın evliyalarından ve gönül gözü açık Mustafa KORTİOĞLU, 1912 yılında, manevi âlem için tefekküre girdiği bir sırada birden kendisini Çankaya'da ve sonradan Atatürk'ün ikamet olarak kullandığı evin yakınlarında bulur ve gizli bir kuvvet kendisini bu bağ evine doğru çeker.
Bağ evine geldiğinde açık duran kapıdan içeri girer.
İçeride Hz. Muhammed Efendimizi bir sedirde oturur vaziyette görür.
Büyük bir saygıyla ve hürmetle Peygamberimize yaklaşarak ellerinden öptükten sonra aralarında şu konuşma geçer:
—Ya Resulallah burası neresidir?
Resulallah buyurur; Ey Allah'ın kulu burası Ankara ve Çankaya'dır.
Mustafa KORTİOĞLU, Peygamberimize burada bulunmalarının sebebini sorduğunda, Resulallah Efendimiz şöyle cevaplar:
— Kısa bir süre sonra 1. Cihan Harbi çıkacak ve bu harbin sonunda Osmanlı Devleti yıkılacak. Ancak yerine genç bir Cumhuriyet kurulacak. Kurucuların başında ise Mustafa Kemal Paşa görevlendirilecek.  Yüce Allah(c.c.) ve bizler de ona yardımcı olmak için buradayız."
Anlatılan bu rüyaya inanmayanlara kitabın yazarı Behzat Şaşal,
"Mustafa Kortioğlu'nun çocukları ve torunları bugün yaşamaktadır. Gerekli incelemeyi bizzat yapabilirler. Örneğin bugün hayatta olan torunlarından biri emekli Jandarma Albay Tahir Alkan'dır" diye, teyit için, adres de gösterir.
Bazıları, "Ama bütün bunlar rüya" der, geçer. Biz de onlara, "Ah, sizler rüyada Hz. Peygamber aleyhisselamı görmenin kıymetini bir bilseydiniz, bilebilseydiniz" deriz.
Nasip olursa "rüya" konusunda da söyleyeceklerimiz olacaktır.

Sevgili Düşmanım Sigara, Prof. Dr. İSA KAYACAN

Sevgili Düşmanım Sigara
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Böyle bir başlık olur mu?, diye sorabilirsiniz.
Yani hem ‘sevgili’ diyeceksiniz, yani olumluluktan, güzellikten, bağlanmaktan sözedeceksiniz. Arkasından “düşmanım” kelimesiyle cümlenizi ve mesajınızı tamamlayacaksınız.
Şaka bir yana, Behzat Şaşal ustanın, yıllar önce yayınladığı ve minik görüntüsüyle 244 sayfa ile okurlarının karşısına çıktığı çıkarıldığı bir kitabı bu efendim. Bugün onun sayfaları arasında gezeceğiz. Gezintimiz sırasında neler göreceğiz, nelerle karşılaşacağız, hep birlikte göreceğiz efendim.
Buyrun:
GENEL OLARAK KİTAP
Öncelikle bir önsöz ve giriş bölümleriyle, sayfalarıyla karşılaşıyoruz.
Bir cümle önsözden: “Bir kitap (ölürüm de sigarayı bırakmam) diyecek kadar tiryakisi olmuş kişiler için değil, yeni başlamış fakat tiryakisi olmamış veya sigaraya henüz başlamış kişiler için yazılmıştır” denilişi kitabın vermek istediği, getirmek istediği mesajı, hedefi için önemlilik taşıyor.Giriş bölümünde de, sigaradan getirdiği, yarattığı zarar ve sıkıntılardan sözedilerek, bazı sualler soruluyor, arkasından “sigara” cevabı ortaya konuyor. Bunlardan, bu suallerden biri:- Çok önem verdiğiniz, erkeklik veya cinsel gücünüzü azaltan, iktidarsızlık meydana getiren nesne nedir? Sigara...
SONRA SIRASIYLA
Sevgili düşmanım sigara, adlı kitabın içindekiler bölümüne baktığımızda, gördüğümüz başlıklardan bazılarının sıralanışıyla devam edelim:- Sigarayı tanıyalım /Sigaranın etkileri/ Lütfen dikkat/ Sigara dumanı ve nikotinin etkileri/ Sigaranın kanser etkisi/ Sigara ve seks/ Kadın üzerindeki etkisi/ Özellikle sigara içilmemesi gerektiği anlar/ Sigara, alkol ve din/ Sigara ile savaş/ Sigarayı bırakanlarda görülen rahatsızlıklar vd.
ŞÖYLE BİR BAKALIM
Ve bunlardan sonra efendim, kitabın iç sayfalarına gelişi güzel bir çevirmeyle şöyle bir bakalım, neler göreceğiz?.. Daha doğrusu göreceklerimizden kısa bölümler:
Bölüm başlıkları anlatım başlıkları altında görüyoruz ki, bunların pek çoğu değişik isim ve imzalar tarafından kaleme alınmış, Behzat Şaşal hoca bunların bir araya getirilişini sağlamış..
Örneğin, sayfa 166’da Prof. Dr. Kuddusi Gazioğlu’nun “Sigarayı başlamayı önlemek bırakmaktan daha kolay” başlıklı anlatımı,değerlendirmesi var.
Buradan:- “Sigara içmeyenlere göre içenlerde akciğer ve kalp hastalıklarından ölüm oranı daha çoktur. Örneğin sigara içenlerde akciğer kanseri, kronik bronşit ve amfizem içmeyenlere karşılık 15-20 kat daha fazladır” cümleleri dikkat çekici değil mi?.
SONUÇ OLARAK
Sonuç olarak görüyoruz ki, “Sevgili düşmanım sigara” adlı kitap, bugünün ve yarının anne ve babalarına ithaf edilmiş. Rahmetli Selim Sırrı Tarcan’ın “İçtiğiniz her sigara, tabutunuza çakılan bir çividir” sözüyle kitap, arka kapağındaki bu anlamlı sözle bitirilmiş efendim. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı yineliyorum..
Sağol, eline, kalemine sağlık Behzat Şaşal hoca...
24/06/2006

Yazar, Av. M. Selâmi ÇEKMEGİL, Prof. Dr. İSA KAYACAN

Yazar, Av. M. Selâmi ÇEKMEGİL
Bir Nasrettin Hoca Hikayesi
M. Selami Çekmegil
İleti...Yazar: Sanih açık 2007-09-07 13:10:24
Sayın hocamız Prof. Dr. İSA KAYACAN'dan gelen aydınlıtıcı bir değerlendirmeyi aşağıda iletiyorum.
Hocamıza teşekkürler sunuyorum...
**
Nasrettin Hoca'ya çağdaş bakış
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Nasrettin hoca deyince aklımıza gelen ilk gerçek: Güldürürken, düşündürüyor olması.
Bu gerçekten hareketle, araştırmacı-Yazar Behzat Şaşal yeni bir yayın ortaya koydu.
Adı: Güldürürken Düşündüren Nasrettin Hoca'ya Çağdaş Bakış. Kitap 374 sayfayla, Ankara'da "Akasya-Kitap" yayınları arasında gün yüzü gördü.
Behzat Şaşal'ın, "Duygularıyla değil, beyinleriyle öğrenenlere armağan olsun" şeklinde anlamlı, birazda sitemli bir ithafı var beyinleriyle öğrenenlere ihtiyacımız olduğunu sürekli hatırlayabilsek, bunlarla yaşabilsek, ne kadar güzel olur değil mi? Yayınevi yöneticilerince yazılan bir önsöz var kitabın ilk sayfalarından birinde.
Bu önsözün bir yerinde de:
- "Nasrettin Hoca, asırlarca önce o ince zekasıyla insanları güldürerek düşünme eylemini uygulayarak insanlara öğretim ve eğitim sistemini uygulamış büyük bir bilge kişidir" deniyor. Nasrettin Hoca'nın bilinen veya az bilinen (hiç bilinmeyen demeye dilim varmıyor..
Bilinmeyen fıkrasının bulunduğunu inanmak istemiyorum) fıkralarının genel yorumları yapılmakta Behzat Şaşal tarafından. Bunlar ustalıkla, dikkatlilik içinde ve en ince noktasına kadar yorumlanmak suretiyle gerçekleştirilmiş. Örneğin; Parayı veren düdüğü çalar, Hocanın eşeğine ters binmesi, Hırsızın hiç mi suçu yok? Bakalım kara kitap ne buyurur, Bir kişilik eksik verin, Her gün bayram olsaydı, Ye kürküm ye gibi fıkralar anlatıldığından, bilindiğinden daha bir başka açıklık ve netlik içinde sayfalara aktarılmış.
Behzat Şaşal'ın yorum ustalığı kendini göstermiş. Bu ustalık, fıkranın arkasından "kıssadan hisse" başlığı altında verilirken, burada sergilenip ortaya konulurken okuyucuların zeka derinliklerine aktarılma gayreti gösterilmiş.
Hani şu "Yorgan gitti, kavga bitti" adlı fıkra var ya: Hoca bir kış günü kapısının önünde kavga sesleri duyar. Hoca, karısının "yat yatağından dışarı çıkma" ikazına rağmen yattığı yorgana sarılıp dışarı çıkar ya...
Sonra, soğuktan titreyerek içeri girer ya hoca Karısı, kavganın nedenini sorunca, hoca, "Kavga bizim yorgan içinmiş, yorgan gitti, kavga bitti" der ya... Bu fıkranın yorumuna Behzat Şaşal şu cümlelerle başlıyor:
- Kapımızın önünde veya evimizin içinde olsun, bizden miras hakkı doğabilecek kişiler arasında açık ve gizli, zamanlı ve zamansız yapılan çekişmelerin, kavgaların nedeni, bizim mallarımızdan onlara düşecek olan payın kavgası, çekişmesi olabilir...

Tebriklerimi sunuyorum efendim.

Nazif KARAÇAM yazdı...

YAZAR VE ŞAİR BEHZAT ŞAŞAL’DAN
İKİ KİTAP
 
Nazif
KARAÇAM
Behzat Şaşal Ankara’da yaşayan Rumeli kökenli bir yazar ve şairdir. Sanıyorum ailesi Romanya’dan Eskişehir’e göç etmiştir.
Biz Behzat ile 1957-1958 yıllarında Ankara’da yedek subaylığımızda beraberdik. Oradan tanışıyoruz.
Sonra Ankara’da Halkevleri Genel Merkezinde görev aldık.
O yandan bu yana dostluğumuz, arkadaşlığımız devam etmektedir. Asıl mesleği mimarlıktır.
Iller Bankasından Baş Plancı olarak emekli olmuştur. Behzat Şaşal Kırklareli’nin yabancısı değildir. 1960’lı yıllarda buraya gelmiştir.
Ilk şiir kitabı DILEKÇE Kırklareli Yeni Istikbal Matbaasında basılmıştır.
Behzat Şaşal bir süre önce bana yazdığı iki kitabını birden gönderdi.
Daha önce “Sevgili Düşmanım Sigara (1976), Evrensel Eğitim ve Bilinçlenmeye Çağrı (2002) Din Evrenseldir- Birlik ve Bütünlüktür, Gözetilmektesiniz, Atatürk’ü Tanımak ve Anlamak ve şiir kitabı Dilekçe’yi yayımlamış, şimdi de Cumhuriyete Gölge Düşürenler ve Nasrettin Hoca’ya Çağdaş Bakış adlı kitapları yayımlamıştır. Görülüyor ki üretken bir yazardır.
Yazdıkları da hacimli kitaplardır.
Anlaşlıyor ki yazarlığa şiirle başlayan Şaşal bu uğraşıyı ikinci plana iterek kitap yazarlığını öne çıkarmıştır. Oysa Behzat bir Ahlak adamı’dır. LAIK AHLAK’ı kişiliğine mal etmiştir.
Zira kendisi Atatürkçü’dür.
Cumhuriyet Aydını’dır.
Islamı Atatürkçü bir zihniyetle sentez etmiştir.
Felsefesi ortayoldur. Şaşal’a göre cumhuriyet’in üzerinde bir gölge vardır.
Fakat bu gölge din değildir. Dış kaynaklı bir takım kuruluşların, ideolojilerin düşürdükleri gölgedir.
Ancak Şaşal’ın “Cumhuriyete Gölge Düşürenler” kitabı konu zenginidir. Konular rastgele değil özenle seçilmiştir. Kitapta Atatürkçüler ile inanç sahipleri karşı karşıya değildirler. Birbirini anlayanı birbirini tamamlayanı bir anlayışın temsilcileridirler. Bu bakımdan Şaşal kitabını okunur kılmıştır. Tekdüze yerine ara başlıklı metinler bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlıdır. “Güldüren Düşündüren NASRETTIN HOCA’ YA ÇAĞDAŞ BAKIŞ” kitabı ise Nasrettin Hoca’yı anlatan girişten sonra hocanın güldüren, düşündüren fıkraları ile sayfalar zenginleştirilmiştir. Şaşal kitabını “Duyumlarıyle değil, beyinleriyle öğrenenlere armağan etmiştir. “Behzat Şaşal Nasrettin Haca’yı bir filozof gibi görmekte, onun yaşayıp yaşamadığını tartışmaktan kaçınarak, doğrudan yaşamışlığını öne çıkarmıştır. Türk gölge oyunu’na adını veren Karagöz böyle değil midir?
Behzat Şaşal okuyan, araştıran, fikir üreten bir kimsedir.
Insanlığa yararlı olanın peşindedir. Sigaranın zararlarını daha yıllar önce mizahi bir şekilde kitabında anlatmıştır. Insanların önüne yasakları doğrudan koymaz ama öyle anlatır ki anlattığı şeyin zararlı olduğunu söylemiş olur. Bu da Behzat Şaşal’ın anlatım biçimidir. Ünlü Yunan düşünürü Sokrat nasıl soru sormak suretiyle fikir doğurttuğunu süylüyorsa Behzat Şaşal’da yumuşak bir dil ve anlatımla insanlara zararlı olanları ortaya koyar. Neticeyi insanın beğenisine, tercihine bırakır. Şaşal’ı yıllar varki görmedim. Geçenlerde aradım sayın eşi ciddi bir rahatsızlık geçirdiğini, şimdi biraz düzelir gibi olduğunu söyledi.
Şaşal sölenenleri dinliyor fakat yanıt vermiyor.
Aziz dostuma acil şifalar diliyorum. Iyi olacağına inanıyorum.
Yine kitap yazamya devam edeceğini umuyorum.
Zira ciddi şeyler Şaşal’ın uğraş konusudur.
Onunla yıllardan beri kıvancı ve tasayı paylaşırız.
Geçen yıl Istabul Gazeteciler Derneğinden aldığım BABIALI’DE ALTIN 50 YIL ödülünden sonra bundan iki ay önce de Istanbul’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden BURHAN FELEK BASINA HIZMET ÖDÜLÜ’nüaldığımı söyleyemedim.
Demek ki insanların paylaşmak istedikleri halde paylaşamadıkları şeyler de olabiliyormuş.
Galiba HAYAT dedimiz şey bu olsa gerektir. Behzat’a kalemi dert görmesin diyorum acil şifalar diliyorum.
Nazif KARAÇAM
nazifkaracam@gazetetrakya.com
Haberi Ekleyen : Nazif KARAÇAM
Kaynak : Nazif KARAÇAM
Yayınlanma Tarihi : 09.01.2008/12:25:11

Mustafa Nevruz SINACI, yazdı...

BEHZAT ŞAŞAL UNUTULMADI,
UNUTULMAYACAK!..
Mustafa Nevruz SINACI
Türk ilim, tetkik ve tefekkür hayatının; Dâr-ı dünya boyutunda samimi hürmet, saygı, sevgi, muhabbet ve iltifata mazhar; Her gittiği yerde iz bırakan, eser veren, kamu âlemin iyi, onurlu, sorumlu, erdemli ve doğrusal yönde inkişaf ve tekâmül boyutuna önemli katkılarda bulunan ender insan ve nadir simalarından biri…
Behzat Şaşal…
Camiada namı diğer: Tay-yi mekân
O, yaklaşık bir buçuk yıldan beridir rahatsız, evinde ve istirahatgâhında meskün.
Aldığımız son haberlere göre, sınırlı bir alan ve makânda hareket kabiliyetini haiz. Rahatsızlığından mütevellit dil-lisan (konuşabilme) problemi de henüz tam anlamıyla aşılabilmiş değil. Ancak az da olsa lüzumu kadar kelime telâffuz edebildiğini ve tutukluğun süratle iyileşme yoluna girdiğini müşahede ediyoruz.Bu meyanda son ziyaretimizde bir hayli kelime telaffuz edebildiğini, meram anlatma ve olağan iletişim yönünde ciddi bir sıkıntısının neredeyse kalmadığını gördük.
Dahası her ziyarette O’nu, (bir öncekine nazaran) daha mutlu, daha huzurlu, manâ, moral ve motivasyonu düzelmiş ve yükselmiş olarak görmek memnuniyeti verici. .Bu ziyaret ve memnuniyet verici süreci müşahedemiz devem edegeldi.Sonra bir süre “muhtemel rahatsızlık” nedeniyle ziyaretlerimize ara verdik. …
Lakin ziyaretlerine nezaketen ve lüzumuna binaen ara veren sanki sadece bizdik.
Behzat ŞAŞAL, öylesine hürmet, muhabbet, tecessüs, hasret ve hayreti mucip bir makam ve mevkiinin sahibi idi ki; Bu sevgi seli, kalbi saygınlık ve manevi yakınlık, ziyaret katsayısının (biz ara vermiş olsak da) sürekli artmasına neden oldu.
Bu trafik şimdi de, adeta ilahi bir teşvik ve imtizaç ile devam etmektedir.
DAHA SONRALARI BİR GÜN;
Behzat Bey’i ziyarete biz biraz ara vermiş olsak bile, her gidip gelenden haber alıyor ve adeta kendimiz gitmişçesine “rahatsızlığındaki iyiye gidişten dolayı” memnun oluyorduk.
Aslında bizi her ziyarette hem memnun, mesrur ve bahtiyar, hem de mahcup eden Behzat bey’in tam bir “Osmanlı Hanımefendisi” olan muhterem eşiydi.
O’ ki, “müstesna bir ANADOLU ANA’SI, fazilet timsali emsalsiz vasıfları, liyakati, eşine karşı hürmet, nezaket, şefkat ve muhabbeti, ilgi-ihtimamında ‘kırma-incitme korkusu ve hassasiyetiyle’ olağanüstü nezaket gösteren pür dikkat davranış biçimi” bizleri hep mahcup etmiş; Behzat bey yönünden sevindirmiştir.
Ziyaretten ayrılırken yaptığımız dua hep aynı olmuştur:
“Yâ Rabbi bütün ailelere böyle âlim, aziz, muazzez, müstesna, muhterem ve mübarek Anneler; Her Müslüman erkeğe bu derece asil, ihsanı bol, şefkatli-merhametli, ülfet ve muhabbet sahibi, insani derecesi yüksek gerçek hanımlar nasip ve ihsan eyle.” Diye hep birlikte dua ve niyaz etmişizdir.İşte bu nedenle Behzat Bey çok şanslı ve Allah’ın bahtiyar kullarındandır.
Bir gün yengeyle birlikte Kızılay da ki fotokopiciye kadar yürüyerek gelirler. Behzat bey illâ bizim fakirhaneye uğramak ister. Fakat yürümeye gücü kalmamış mecali tükenmiştir. Eve arabayla dönerler. Bunu dinlediğimizde hem üzüldük ve hem de sevindik. Bu umut verici bir gelişme idi. O’nun gönül dostları olarak çok sevinmiş, memnun olmuş ve duyduğumuz habere şükrederek çokça dua ve niyazda bulunmuştuk.Hiç unutmayız o gün, Behzat Bey, bizi yollamak için balkona çıktı. Aynı gün hediye olarak götürdüğümüz bayrakla ‘güle güle” anlamında bizi selamladı.Sevinmiş, heyecanlanmış, dualar etmiştik.Bu dualarımız durmadan devam ediyor.
Edecek de; Zaten binlerce duanın muhatabıdır O,
ÇÜNKÜ:
Behzat Şaşal bütün hayatını insanlık yararı ve davasına adadı. Bunun ilmini, irfanını, feyiz, ilham ve irşadını: Halkevlerinden ve DKD kurslarından başlayıp; Evrensel bilimin, insanlık sevgisi, kâinat gerçeği, ilim-ihsan ve hakikat boyutunun sır ve hikmet kapısı, sahib-i sultanlarından Hacı Ahmet Kayhan Efendi Hazretleri dahil yolun bütün yücelerinden feyiz aldı. İlim, irfan kam aldı.O, aldığını verdi. Verileni yaydı.Bir ışıktı, mum idi. Mumdan südur nur idi.Etrafı aydınlatır, ışık ve aşk saçarken,Kendi yoruldu bu dem,Şimdi dinlenmededir…
KİMDİR ?…
Kendisine sorarsanız Yunus gibi cevap verir. “Ete kemiğe büründük, Behzat diye göründük” Sonra Mevlâna’dan dem vurur.
Derken Evrensel Çağrı gündeme gelir.
Ahmet Kayhan Hazretlerinin dünya liderleri ve insanlık âlemine seslenişi konuşulur. Biliyorsunuz O bir Şehir-Bölge Plancısı ve kadim bir Mimar’dır.Yanımızda, yöremizde pek çok eser ve sürüp giden hizmet sahibidir.
Açıkçası Behzat Şaşal “Eser, hizmet ve hikmetleri ile müsemma” dır.Sakarya’da, zaman, zaman Sabri Tandoğan Hoca’nın da katıldığı Cuma sohbetleri, Çankaya, Cebeci, Kızılay, ÖZKAYNAK, İKO ve YOYAV konferansları, Kuruluş adıyla Manevi Cihazlanma Cemiyeti şimdiki adıyla “Kültürel Gelişim Derneği” faaliyetleri ve kitaplar. Behzat Şaşal’ın şu anda ülke çapında yayın ve dağıtımı yapılmış dört kitabı var.
Bunlardan son ikisi hasta yatağından yönlendirilmek suretiyle yayınlandı.
1. Sevgili Düşmanım Sigara, Halkevleri Basımevi, 1977 - Ankara
2. Atatürk’ü Tanımak ve Anlamak, Belde A.Ş., Anayurt Gazetesi, Mayıs-2007
3. Cumhuriyete Gölge Düşürenler, Akasya Kitap, Mayıs -2007
4. Güldürürken Düşündüren Nasrettin Hoca’ya Çağdaş Bakış, Akasya Kitapevi,
Yanı-sıra binlerce makale… Konferans, yayın, sohbet, hitap ve muhabbet…
İşte bütün bu eser, hizmet ve hikmetlerden mürekkep hale, enerji, sirayet ve sinerji’nin odağında Behzat Şaşal durur. İnsanlık âlemine iyilik, sağlık, arı’lık-duruluk, güç ve zindelik timsali pozitif enerji yayarak…
Ve elbette unutulmaz. Unutulmayacaktır. O, geniş bir kitlenin kalbinde ve kafasında yaşamaktadır. Daima anılır, aranır, sorulur, sohbet konusu olur, anlattıkları dilden dile dolaşır anlatılır, gönülden gönül’e yol bulur akar.
Bu makaleye son noktayı koymadan evvel, Behzat beyi çok iyi tanıyan komşumuz, emekli öğretmen ve müteahhit Hacı Yusuf ÖZKAYA’ya sordum:
“Behzat Bey denince senin aklına ne geliyor. Sana neler çağrıştırıyor?”
Cevap verdi:
“Sevgi, saygı, insanlık, hoşgörü, samimiyet, nezaket, fazilet, ülfet ve muhabbet”
“İşte Behzat ŞAŞAL budur” dedi Yusuf Bey, ve ekledi:
“aynı zamanda dürüstlük ve mertliktir”
Ne mutlu O’na.. Acil şifalar niyazı ve Selam ile…

ete kemiğe büründü, "BEHZAT" diye göründü...

BEHZAT ŞAŞAL

27 Nisan 1933 yılında doğdu.
İlk ve orta öğrenimini Eskişehir'de, mimarlık tahsilini Ankara Gazi Üniversitesi'nde yaptı.
Mimar – Mühendis, Şehir ve Bölge Plancısı olarak, İller Bankasından "Baş Plancı" unvanıyla emekli oldu.
Halkevlerinde 1963'te verilen, "Düşün-Konuş-Dinle (DKD)" diğer adıyla "Toplum Önünde Söz Söyleme" kurslarında eğitmenliğe başladı ve bu kursları 40 yılı aşkın süre devam ettirdi.
Çok geniş yelpazede ve farklı konularda; kamu ve özel kurum ve platformlarda çok sayıda konferans vermiş, sempozyum ve panellere uzman kişi olarak iştirak etmiştir.
Bir eğitimci ve araştırmacı olarak bugüne dek, birçok gazete ve dergide sayısız miktarda makalesi ve inceleme yazıları yayımlanmış ve yayımlanmaya devam etmektedir.
Behzat ŞAŞAL’ın Yayımlanmış Kitapları:
1. Dilekçe, Şiir Kitabı, 1960 - Ankara
2. Sevgili Düşmanım Sigara, Halkevleri Basımevi, 1977 - Ankara
3. Atatürk’ü Tanımak ve Anlamak, Belde A.Ş., Anayurt Gazetesi, Mayıs-2007
4. Cumhuriyete Gölge Düşürenler, Akasya Kitap, Mayıs -2007

5. Güldürürken Düşündüren Nasrettin Hoca’ya Çağdaş Bakış, Akasya Kitapevi